3 Nisan 2011 Pazar

KATİBİM-ÜSKÜDAR'A GİDERİKEN......

                 


                İkinci Mahmut (1808-1839)devrinde askerlere Avrupai kıyafetler giydirilmiş ancak sivil memurlar bu konuda serbest bırakılmışlardır.


                    Abdülmecid, İstanbul içindeki her memura setre ve pantolon giydirdi, mutaassıp kesim de bu olayı dillerine dolayıp "Gavur mukallitliği" dediler ve pantolonla sokağa çıkmayı iç donuyla çıkmakla bir tuttular, özellikle de genç - eli yüzü düzgün katipler büsbütün dile düştüler. Kırım harbinde müttefikimiz olan İngilizlere Selimiye kışlası hastane olarak tahsis edilmişti.


                   İngiliz ordusundaki İskoç alayını kısa eteklerle gören halk bu askerlere "donsuz asker" lakabını takmıştı. Bu alay şarka hareket ederken, bir İskoçyalı bestekar bu birlik için bir marş besteledi. Bir İstanbul külhanisi de Selimiye Kışlasının Üsküdar yolu üzerinde olmasından esinlenerek ve "donsuz asker"ler için yazılan marşın müziği kullanarak katiplerle dalga geçmek için "Üsküdara giderken..." türküsünü yazdı.


                                  


                     
Bu konuda, Prof. Dr. Beynun Akyavaş’ın, Sultanîyegâh İstanbul’ kitabında bilgiler verilmektedir. Buna göre, Şarkının kahramanı olan kâtibin ismi Aziz Mahmud Bey’miş ve Üsküdar Adliyesinde başkâtip olarak görevi varmış. Evi’de Üsküdarda Solak Sinan mahallesinde eski adı, Tekke içi, yeni adı Kâtibim Aziz Bey olan sokaktadır. Evin tam karşısındaki harap olup gitmiş tekkenin yanında bir aile kabristanı varmış. Kabristanın altı mahzenmiş ve bu mahzene artık yeri belli olmayan bir kapıdan girilebiliniyormuş. Burada Aziz Mahmud Bey ve yakınları medfun imiş...





                      Bu kabristana yetmiş - seksen sene evvel, son olarak Aziz Mahmud bey defnedilmişse de, onun mezartaşı daha sonra alınarak oğlu Sadi Sarp yalçının Karacaahmed’deki kabrinin başına konulmuş.


                      Elli altı yaşında bu dünyadan ayrılan Aziz Mahmud Bey boylu poslu, burma bıyıklı, yakışıklı mı yakışıklı bir zat imiş. Hele o yeşil gözleri... Aziz Mahmud Bey yakışıklılığının ve yeşil yeşil bakan gözlerinin kurbanı olup tam 17 kez evlenmiş.
                            



                   Ünlü şarkının güftesini yazan Seyyide Hanım isimli eşi imiş. Bu hanım bir paşa ile evli ve Yoygar Hamza’daki köşklerinde otururken Aziz Mahmud beye sevdalanmış ve kâtip benim, ben kâtibin el ne karışır’ diyerek eşinden boşanır ve Aziz Mahmud beyle evlenir.


                     Söylenenlere göre, müttefik askerlerin İstanbul'da bulunduğu yıllarda; hafif eğik fesi, bembeyaz kolalı gömleği, setre pantolonu, parlak potinleri ile bir katip dikkat çeker. Hafiften yağan yağmur, kaldırım taşları arasında küçük birikintiler oluşturur ve katibin eteği çamurlanır. Üsküdar İcra Dairesi'ndeki işine yetişmek için her gün acele adımlarla iskeleye inen katibin gözleri mahmurdur aynı zamanda. Ne var ki, önünden geçtiği kafeslerin, cumbalarının arkasından gizli gizli seyredilen katip, pek çok kişinin gönlünde taht kurar. İşte bu katip, boylu poslu, burma bıyıklı ve yakışıklılığı ile canlar yakan Aziz Mahmud Bey adında bir zattır.



Üsküdar İcra Dairesi Başkatibi olan Katibim Aziz Mahmud Bey, iri yapılı olup ellerinin ve gözlerinin güzelliği ile ünlüdür. Naciye, Esma, Seyyide Ayşe ve Fatma isimli hanımlarla evlenen Aziz Bey, 52 yaşında vefat eder. Seyyide Ayşe Hanım'ın, Hasan Rıza Paşa'nın cariyesi olduğu ve Paşa'nın vefatından sonra Aziz Bey ile evlendiği söylentisi halk arasında yaygındır. Hatta "Katibim" türküsünün güfte ve bestesinin Seyyide Ayşe Hanım'a ait olduğuna inanılır.

"Katibim" türküsü, yerli yabancı müzikolog ve antropologların da ilgisini çekmiş, bu türkünün hangi millete ait olduğu üzerine




                     Bazıları "Katibim"in Bayburt türküsü olduğunu, bazıları da Arap şarkısı olduğunu söylemiştir. Ancak nereye dayandırılırsa dayandırılsın, bu türkünün sözlerinin bir bayan tarafından yazıldığı kuvvetle muhtemel.


                    Daha sonraları çalgılı küçük konsol saatleri çıktı. Bu saatler ilk olarak Türkiyeye İskoçyadan geldi ve İskoçlar bu saatlere aynı marşın müziğini koymuşlardı. Bu saatler İstanbulda "Katibim Türkülü Saat" adı altında satıldı ve neredeyse almayan kalmadı.




                    Katibim’ deyince nedense ilk akla gelen kişi Zeki Müren’dir. Katibim isimli bir film çevirmiş olmasından ötürü mü yoksa kolalı, yüksek yakalı, bembeyaz gömlekler, işlemeli yelekler, arap boyası ile boyanmış siyah topuklu potinler, yuvarlak camlı küçük okuma gözlükleri, kırmızı atlastan bir kuşak, yine kırmızı atlastan şık bir papyon, elde özel desenlerle süslenmiş baston, başta püsküllü kırmızı bir fes içinde tam bir eski İstanbul Beyefendisi gibi durmasından mıdır bilinmez, hepimizin ilk aklına düşen ‘Katip’ görüntüsünde mutlaka yer alır ‘Katibim’ şarkısı kadar meşhur sanat güneşimiz.





                     1951 yılında memleketimize gelen ünlü siyahi kadın şarkıcı Ertha Kitt, Pera’da duyup hayran kaldığı bu şarkıyı Amerika’ya götürüyor, bütün dünyaya tanıtıyor ve iki yıl içinde şarkı bütün Amerika’yı dolaşıp, bir plak halinde ülkemize dönüyor. Aman yarabbi, yer yerinden oynuyor. O zamanlar gazinolarda sahne alan tüm şarkıcılar bu şarkıyı ekliyorlar repertuarlarına. İstanbul’un dört bir yanından aynı ezgi yükselmeye başlanıyor; ‘’ Katip uykudan uyanmış gözleri mahmur, Katip benim ben katibin el ne karışır, Katibime kolalı da gömlek ne güzel yaraşır….’’

                  Bu sefer bir kaos oluşur. Herkes parçayı sahiplenmeye başlıyor. 1961’de kurduğu Twisters isimli grupla Arap dünyasını elektro gitar, bas gitar ve davul gibi modern müzik aletleriyle tanıştıran Iraklı İlham Al Madfai “Katibim” adlı şarkının, Iraklı bir besteciye ait olduğunu iddia eder. Balkanlar ayaklanır ‘Katibim’ bizimdir diye. Kimisi de anonim olduğunu iddia eder. Herkes parçayı kendine mal etmeye çalışır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder